Giriş

Telefonumla uğraşarak dar bir sokağa adım atıyorum. Aman Tanrım, saat çok geç olmuş! Bu saatler gerçekten saçma.

İç çekerek bir taksi aramaya başlıyorum. Numarayı aramak üzereyken bir kargaşa fark ediyorum. Telefonu kulağıma götürüp gürültüyü görmezden geliyorum. Bu bölgede her zaman bir gürültü olur.

"Merhaba," diyor karşı taraftan aksanlı bir ses.

"Merhaba, 13 numaraya..."

Bir silah sesi yankılanıyor. Aman Allahım.

"Hanımefendi? Hanımefendi, adresi nedir?"

Çöp kutularının arkasına saklanıyorum, lanet şansıma sövüyorum. Burada bir silahlı adam varken taksi bulmam imkansız.

Daha da çömeliyorum, lanet ediyorum.

"Merhaba? Merhaba?"

"Bu ses de ne?" diyor insanlardan biri.

Lanet olsun! Bu telefonu kapatmam lazım!

"Git bak! Hadi!"

Lanet lanet lanet lanet!

Daha da çömeliyorum. Burnuma tanıdık bir koku geliyor. Aşağı bakıyorum. Bu ne? Aman hayır!

Fesleğen. Fesleğene alerjim var!

"Hapşu!" Hapşırıyorum.

Hapşırmamla birlikte hemen fark ediliyorum. Kaçacak yerim yok.

İki uzun boylu adam, sanırım İtalyan, üzerimde duruyor.

"Patron! Bir tanık bulduk." diye sesleniyor biri.

Başka bir adam yaklaşıyor, bana küçümseyerek bakıyor.

Hiçbir açıklama yapmadan ya da selam vermeden bana bir silah doğrultuyor. Ne kadar kaba.

Silahı kafama dayıyor. Nefesim kesiliyor.

"Biliyor musun, önce seni becermek isterdim ama zamanım yok," diyor pişmanlıkla, silahın namlusunu kafama daha da bastırırken.

"Ve kim dedi ki seni becermek istedim, Katil?" diye tükürüyorum.

Eğer bunu hakaret olarak söylemiş olsaydım, hayal kırıklığına uğrardım.

Gözleri viski renginde olan adam gülüyor.

"Vay, kedinin tırnakları varmış! Hakaret mi etmen gerekiyordu? Kafanda bir silah var; başka ne olabilirdim? Palyaço mu?"

"Öyle görünüyorsun," diye mırıldanıyorum, kendimi tutamadan.

Annem her zaman ağzımın başıma bela açacağını söylerdi.

Hiçbirimiz bunun bu kadar gerçek olmasını beklememiştik sanırım.

"Konuşmayı seviyorsun, değil mi?" diye sordu, sanki silahının soğuk metal namlusu hala gözlerimin arasında değilmiş gibi.

"Severim," diye meydan okuyorum. "Bir sorun mu var?"

"Bir silahım var. Sorundan daha resmi, sence de öyle değil mi gattina?"

"Don, i russi sono andati via! Hanno preso la spedizione!"

(Don, Ruslar kaçtı! Sevkiyatı aldılar!)

Tam o anda, hafifçe eğlenceli, aşırı derecede öldürücü İtalyan, aşırı derecede öldürücü ve hafifçe şeytani birine dönüştü.

Gözleri karardı, çenesi sıkıldı, silahını o kadar sıkı tuttu ki metal biraz eğildi.

"Che cazzo vuoi dire, 'che hanno preso la mia spedizione?!' Perche 'cazzo non stai buttando giù quei figli?"

(Ne demek 'sevkiyatımı aldılar?!' Neden o piçleri vurmuyorsun?)

İtalyanca hızlı bir cevap verildi, önündeki kaslı adam öfkeyle kükredi.

Bana bakarak dedi ki:

"Seni beceremem, o yüzden sanırım silahın dipçiğiyle idare edeceğim."

"Ne?"

Söylediğini tam anlamadan, alnıma bir tabanca vurdu ve beni bayılttı.

"Bir parça alabilir miyiz?"

"Ona dokun ve öl. Lei è la mia fino ad un altro momento. Bu da demek oluyor ki, bir şey bulmama izin ver,"

"Ah, Patron hiç eğlenceli değilsin,"

"Biliyor musun ne eğlencelidir? Palyaçolar. Seni nasıl eğlenceli yapabilirim biliyor musun? Boğazını kulaktan kulağa kesebilirim. Benimle dalga geçme, Paolo."

"Sana söz veriyorum, benim kadar hoşuna gitmez."

• • •

Sonraki Bölüm
Önceki BölümSonraki Bölüm